29 Eylül 2017 Cuma

Sadece Suzan mı "Avcı" yoksa hepsi mi?

Son bir hafta on gündür magazin dünyasında çok kirli bir "özel hayat" gündemi oluşturdular ve bu gündem de maalesef sadece magazin olarak kalmayıp ana akım medyanın ve sosyal medyanın da ortasına düşüverdi.


Gündemin ana kahramanları Yeşim Salkım ve Gülben Ergen… Sabah programlarından birinde sunuculuk yapan Seren Serengil de yandan katılıyor olaya.  Bu ünlü kadınlar birbirleri ile aslında odağında “para” olduğu çok açık bir kavganın başrollerindeler. Çizmiş oldukları senaryonun kötü kadını Gülben Ergen, baş mağdure ve halka “iyi ve dobra dürüst kadın” olarak gösterilmeye çalışılan kişi Yeşim Salkım, onun yancısı da Seren Serengil. Gülben Ergen halen iyi para kazanan, medyada sağlam yeri olan, çeşitli sosyal sorumluluk projelerinde ismi geçen ve ayrıca yine halka “boşanmış olsa da iyi anne ve eş” olarak lanse edilen bir kişi. Yeşim Salkım ve Seren Serengil ise çok çeşitli nedenlerle artık eski ünlerini, sanat camiasındaki üretimlerini kaybetmiş kişiler. Yeşim Salkım, olayın “en zarar göreni” olarak ekranlardan bas bas bağırmakta kibir ve haset dolu, alabildiğince çirkef bir üslup kullanarak… Haklı olduğu noktalarda bile bu kötü ve son derece itici üsluptan ötürü saçma sapan durumlara düşerek…

Evet, başta da demiştim, olayı iyi okuyanlar gayet açık şekilde görebilir ki bu insanlar paranın, lüksün, tatlı hayatın kavgasını vermekteler ama nasıl? İster evlenerek, ister metres ya da sevgili şeklinde, iktidarlı, zengin iş adamları ve medya patronlarını basamak halinde kullanarak. Birbirine bilendikleri tüm hırsları bu basamak erkeklerini kazanmak / kaybetmek üstünden geliyor. Ama hepsi ortaya kendilerini “en haklı, en namuslu, en emekçi, en anne, en iyi, en en en..” şeklinde ego bin beşyüz, kibir son haddinde, çirkeflik ise tam gaz olarak atmaktalar maalesef. Halkı ve gazetecileri kendilerine taraftar diye toplamışlar, dövüşüyorlar kıyasıya… Ekranlar birer arena, kendileri Roma gladyatörü, halk tribün izleyicisi, gazeteciler amigo… Parayı, zengin adam(lar)ı ve malı götürmüş olan hemcinslerini (Gülben Ergen) ortaya almış “Seni bitireceğiz!” diye kılıç, gürz, ok, yumruk ellerinde ne varsa sallamaktalar özellikle “en kaybeden” Yeşim Salkım…

 Yeşim hanım kendini kaybetmişesine ve son derece şişik bir ego ile bas bas bağırıyor “Bu kadııınn bu kadınn zamanında benim kocamı ayarttıııı! Bu kadın senelerce evli erkeklerle düştü kalktıııı! Bu kadıın evliyken başka adamlarla kocasını aldattııı! Bu kadıııın nasıl olur da hala kariyerini sürdürür? Bu medyaaa ne kadar kirli medyaaa bu kadının trpili neredeenn! Bu kadının yerinde başkaları olsa bitirirlerdiii! Beennn kimseleri aldatmadıım! Benn kimselerin kocasıyla otel odalarında düşüp kalkmadııımm! Beenn hep evlendiiim! Beenn beenn benn..” diye

15 – 20 yıl öncesinin en zengin, iktidarlı medya patronunun eşi olması sayesinde koskoca bir müzik kanalının idaresini ele geçirerek kendi şarkılarını günde saatlerce çaldırmak, sevdiği, dost olduğu şarkıcılara kafasına göre ödül dağıttırmak ve tüm buna ek olarak feci bir tepeden bakış, kibir, küçük dağları ben yarattım üslubu ile kontesler gibi gezinmek “Medya bu kadını nasıl korur nasıl torpil geçer arkasında kim var?” gibi sorulara tezat değil midir? Zengin bir iş adamının, bir medya patronunun lüks hayat imkanlarından, resmi ilişki olan evlilik kurumu sayesinde yararlanmak, evli iş adamlarının imkanlarından metres olarak yararlanmaktan “öz” olarak daha mı masumdur? Evrensel etik kurallar yerine, toplumun çoğu iki yüzlü ve kaypak olan bacak arası namus ahlakı üstünden kendini aklamaya çalışmak işte bu son derece hazin ve çirkin tabloyu oluşturur. Etiği gözeten insan, kendi dişi tırnağı ile iyi yerlere gelir, lüks hayat şartlarını kendi emekleri ile sağlar ve eğer bir yerlerin yöneticisi olacaksa bunu bileğinin gücü ile başarır, zengin kocanın karısı olma “forsunu” (!) kullanarak değil.

Bu kadar kolay kazanılmış bir “güç” aynı hızla kaybedilir ki halkın gözünde dobra ve dürüst kadın imajını ona buna bas bas bağırıp, had bildirmeye çalışan Yeşim Salkım bunu yaşamış, ama yıllar önce yaşadığı bu kaybediş büyük ve acı bir hırs olarak günümüze kadar taşınmıştır. Kendi kaybedişlerinin tamamını günah keçisi olarak seçtiği bir insana yüklemeye çalışmaktadır.

Bu kişinin zengin kocası eğer ki zamanında bat(ırıl)masaydı, şirketlerinin adı çeşitli yolsuzluklara karışmasaydı, Gülben ve daha türlü türlü kadınlarla olan aldatmalarından dolayı ayrılmasalardı şimdi kendisi musmutlu bir medya patroniçesi, baronesi, kontesi olarak mücevherleri ve çeşitli lüks hayatı arasından hakla aynen o suçladığı Gülben Ergen gülüşüyle sırıtarak bakacaktı ama bu tatlı hayat kısa sürdü maalesef.

Magazin programı sunucularından birisi yukarıdaki gerçeği “Medyadaki torpiller ve kayırmalardan şikayetçisin ama sen de zamanında kocanın müzik kanalında kendi şarkılarını sürekli döndürdün” dediğinde verdiği “Kocamın kanalıdır istediğim gibi döndürürüm!” cevabına zaten yapılacak bir yorum yoktur. Son derece talihsiz bir açıklamadır.

Yine aynı sunucu kendisine sakin olmasını ve düzgün üslupla konuşmasını rica ettiğinde “O program senin yönetiminde değil, kanalının yönetiminde sen o kanaldan paranı alıyorsun” cevabı ise bu kadının “Parayı kim veriyorsa boru da ondadır, ben parayı verenin sözünü dinlerim” alt metinli düşüncesini ne kadar güzel yansıtmıştır ekranlardan…

Evet para, tüm kavga para üstüne ve de bu kavga esnasında gösterilmiş iki yüzlü, çarpık ahlak anlayışı… Gülben Ergen, iddialara göre gençliğinden bu yana türlü türlü –zengin- evli erkekleri “ayartıyor” onlara metres oluyor, imkanlarından yararlanıyor, kendisi evlenince de kocasını aldatıyor bu sebeple “kötü kadın, kötü eş, kötü anne” oluyor ama ne hikmetse bu kadının “ağına düşen” (!) zengin erkeklere Yeşim hanım ve onun yancısı magazinciler, Seren Serengil vesair hiçbir şey demiyorlar varsa yoksa “kocamı aldı, kocaları ayarttı”….

Hele bu magazin programı sunucularından esas işi türkücülük olan biri var ki tam evlere şenlik… Sosyal medya hesaplarından kadınlara zaman zaman yüz kızartıcı lafları saymaktan hiç çekinmeyen, vaktiyle kendisi ünlü bir kadına sevgili olarak bir yerlere gelmiş ve yine bir meslektaşı ile zamanında otel odalarında hayat kadını dövme olayına adı karışmış ama gel gör ki ekranlardan Gülben Ergen’e ahlak, namus, dürüstlük dersleri veriyor aynen Yeşim Salkım gibi bas bas bağırarak.

Bu kadın o adamlarla “düşüp kalkarken” (!) adamların içkisine Nuri Alço gibi ilaç mı katıyordu, bu adamlar bilinçsizce mi otel odalarında onunla buluşuyorlardı? Bu adamlar yıllarca kadına hasret kalmış, düşkün ya da ergenlik çağında delikanlı mıydılar?
Bu adamlar Gülben hayatlarında olsa da olmasa da o zengin imkanlardan dolayı kendi eşlerini ve sevgililerini defalarca her türlü aldatan adamlar zaten. Aralarında “aile babası” olan, evlenince “durulan”, ciddi ilişkide sadakati bilen o kadar az insan var ki… “Para bende o halde eşimi evde oturturum kendim istediğimi yaparım” mentalitesinde insanlardır bunlar.

Ah şu iki yüzlü namusçu ahlakın gözü çıksın… Erkekler dokunulmazlık zırhındadır ama onlarla beraber olan kadınlar her türlü taşlanır, recm edilir adeta. Recm edenlerin de çoğunluğunu yine kadınlar oluşturur tıpkı Yeşim Salkım zihniyetindekiler gibi...

Ekranlardan ağzı köpüre köpüre “Bu kadııınn bu haliyle iyi anne olamazzz bu kadının çocukları annelerinin ne mal olduklarını öğrenmelileeer bu kadının kariyeri daha böyle devam edemeeezz Bu kadııın namuslu rolü yapamaz!” diye bağıran Yeşim Salkım, kendi egosunun kocamanlığından dolayı öncelikle iki küçük çocuğa nasıl kötülük yaptığının farkında değil. Evet “kadın kadının kurdu” diyor kendileri ancak baş kurt olduğundan acaba haberi var mı? Yok olmuş bir empati hissiyle, masum, annelerinden bağımsız küçücük çocukların “Senin annen bir o..uydu, senin annen kötü kadındı” söylemlerini duymaları için çabalaması nasıl bir Şeytani dürtünün ürünüdür?

Kariyeri sırf evli erkekleri ayarttı ve evliyken kocasını aldattı diye bitirilecekse, bu kadar iş adamı defalarca karılarını hem Gülben Ergen hem de sayısız başka kadınla aldatırken neden hala o maroken deri koltuklarında oturup “başarılı iş adamı” hayatlarını sürdürürler? Erkek olmak buna engel mi teşkil ediyor? Mesela neden karısı Hülya Avşar’ı defalarca aldatmış Kaya Çilingiroğlu “bitirilmiyor” ? Bir yanda boşamadığı resmi nikahlı karısı, beri yanda sürüsüne bereket “onlar benim malım” (!) diyen, “ortanca” (!) çiçekleri ile fink atan Ali Ağaoğlu hangi yüzle büyük müteahhitliğine devam edebiliyor?

Bunları sorguluyor mu Yeşim Salkım gibileri? Hayır!... Ondan sonra ekrandan “Beenn yıllardııırr işsiziiim çaresiziiim!… İş adamı eşim de beni tehdit ettiiii zor ayrıldııımmm! Been paragöz değiliiimmm! Ondan sonraki kocam şöyle parasızdııı böyle fakirdiii! Been çok hastalandıımm ühüüü hüü!” diye salya sümük hırsından ağlayarak kendini acımlık hale düşürmesi ibretliktir. Sırf kendi kişisel para ve lüks hırslarından dolayı kaybettiğinde, nasıl da kendini aklayıp paklayıp acındırıp her pisliği başkasına atıp, kötü bir karakteri iyi gösterme çabasıdır. Halk mı? Halk da bu numaraları yer çoğu yer ve hak verir çünkü kafasında şablonlar vardır, gözünde at gözlükleri taşır, etik ahlak değil iki yüzlü namusçu ahlaktır rehberi…

Taciz – tecavüz, işkence, cana kast, hayvan ve çocuk istismarı, ensest haricinde aldatma aldatılma sadakatsizlik olaylarının hesapları yalnız ve yalnızca o olayın içinde bulunanlar tarafından görülmeli, evlilik bağı var ise mahkemelerde mağdurlar gerekli tazminatları gerekli kişilerden almalıdırlar. Ne ünlüsü ne ünsüzü böyle meseleler üçüncü, dördüncü beşinci şahısların ve halkın önüne getirilmez, ağızlara sakız, ortamlara meze yapılmaz yapılmamalıdır. Ama aynı iki yüzlü namusçu ahlak anlayışı “özelde” kalması ve hesap verilmesi gereken konuları da mercek altına almaya bayılır. Ünlü ya da ünsüz olsun medya bu konuları işlemeye ve bunlardan reyting kazanmaya bayılır. Kanallardan “kanalizasyon suları” akmaktadır ve toplum bunları büyük iştahla lıkır lıkır içer.

Evet, kaç gündür ekranlarda çizilen Gülben Ergen portresi, eski Türk filmlerinde Suzan Avcı’nın canlandırdığı “Bekar kadın ise gözüne kestirdiği her evli –zengin- erkeği ayartır, imkanlarını kullanır. Evliyse –zenginle- kocasını da çeşitli gönül eğlenceleri için ayarttığı başka erkeklerle aldatır” tarzında tanımlanabilecek bir şekil halinde sunuldu halka.



Suzan Avcı canlandırdığı rollerde soyadı gibi “avcı”… Peki “tek” avcı mı? Onu suçlayanlar paranın, lüksün, ünün avcısı değiller mi?